Saturday, June 21, 2014

Elektronikleşen devlet

e-devlet ve merkezi nüfus idaresi sistemi ile hizmet mi, yoksa denetim mi amaçlanıyor?
Kamu kuruluşlarında bütün hizmetlerde büyük kolaylık sağlayacağı iddia edilen sihirli formül, “e-devlet” olarak ifade ediliyor. Bu kısaca, bütün bilgilerin elektronik hale getirilip merkezileştirilmesi olarak anlatılabilir. E-devletin en temel unsurlarından biri ise merkezi nüfus idaresi sistemi (MERNİS), yani nüfus kayıtlarının bilgisayar ortamında merkezi olarak tutulması. MERNİS projesi fikir olarak 1972’de doğmuş, 1982’de çalışmalar başlamış. Dünya Bankasının aktardığı milyon dolarlar ve ayrılan ödeneklerle çalışma hızlanmış. 90’ların sonunda bütün nüfus kayıtları bilgisayara aktarılmış, 2000’de kayıtlara kimlik numaraları verilmiş ve 2002’de online olarak çalışması sağlanmış.
İçişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde MERNİS’in getireceği yenilikler arasında eğitimden sağlığa, sosyal güvenliğe, hukuka kadar ne varsa sayılıyor… Bunları okuyunca aklımıza bir soru geliyor: Madem istenen hizmetlerin gelişmesiydi, neden kamu kuruluşlarından destek çekildi?
MERNİS’in gerçek amacını anlamak için ne anlama geldiği önem taşıyor. Bu sistemin hayata geçmesi, devletin bütün vatandaşların kayıtlarına ulaşabilmesi demek. kamu kuruluşları da bilgisayarla çalışmaya başladığı zaman, bu kayıtlar kişinin hangi kurumda ne zaman ne işlemi yaptığını içerecek. Eğer ulaşımda elektronik sisteme geçilirse, kimin ne zaman hangi otobüse bindiğine kadar bilgi edinilebilecek.
Her kişinin kim olduğu, nerede olduğu, ne yaptığına dair her türlü bilginin devlet tarafından toplanabildiği ve takip edilebildiği böyle bir sistem, ancak bir hapishaneye benzetilebilir. Öte yandan devletin “vatandaşlara hizmet” için çalıştığı varsayılırsa çok farklı sonuçlara ulaşılabilir.
ABD’nin Avrupa’dan teknoloji çalmakta kullandığı ECHELON sistemi, devletlerin istihbarat örgütlerinin “sakıncalı” kişileri tespit etmekte kullandığı PROMIS programı, ABD ve İsrail’in yazılım ve güvenlik sistemlerine “arka kapı” açmaları… Örnekler incelendiğinde, devletlerin elektronikleşmeye destek vermelerinin arkasındaki emperyalist amaçlar açıkça ortaya çıkıyor.
Sonuç olarak e-devlet konusunda söylenenler ve gerçekler çelişiyor. İddialar, devletin işlevinin ne olduğu noktasında kilitleniyor. Dünyada yaşanan olaylar, devletlerin elektronik sistemleri daha ziyade istihbarat ve denetim amaçlı kullandığını gösteriyor. Türkiye’de de aynı yönde gelişmemesi için hiçbir neden yok.
ECHELON
ECHELON, ABD öncülüğünde beş devletin (ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) istihbarat örgütlerinin dünya üzerindeki iletişimi izlemek için oluşturdukları sistemin kod adı. 1947’deki temelleri atılan proje 1971’de hayata geçirilmiş. Daha önceleri gizli olarak çalışan bu sistem, 1999’da Avustralya’nın açıklamasıyla ortaya çıktı. ABD ise uluslararası hukuku hiçe sayan ECHELON’un varlığını hiçbir zaman kabul etmedi. Soğuk Savaş’ın bir ürünü olan ECHELON’un bütçesi savaş bitmesine rağmen giderek büyüdü ve 90’lı yıllarda Avrupalı şirketlerin teknolojilerini çalmakta kullanıldı.
Uçaklar, uydular ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkede bulunan üsleri ile, uluslararası telefon ve internet iletişimini izleyen bu sistemin en büyük üssü, İngiltere’de 227 hektar genişliğinde bir arazi üzerine yayılmış, dışarıya kapalı bir kasabadan oluşuyor. Rusya, Çin, Danimarka, Hollanda, İsviçre, Fransa ve İsrail gibi devletlerin de ECHELON benzeri istihbarat sistemleri kullandığı biliniyor. Ayrıca, ECHELON ile ilgili bir rapor hazırlayan Avrupa Birliği de “Enfopol” adında rakip bir sistem üzerinde çalışıyor. Bu sistemde internet servis sağlayıcısı şirketler, kullanıcıların gizli bilgilerini açıklamak zorunda bırakılacaklar.
KATİL PROGRAM PROMIS
1982’de Amerika’da Inslaw şirketinin adli davaları izleme ve bilgi toplama programı PROMIS, devlet ve ilişkili çeteler tarafından izinsiz olarak çalındı, istihbarat örgütlerinin kullanabileceği şekilde değiştirildi ve birçok ülkenin emniyet ve askeri kurumlarına pazarlandı. Olaydan sonra olayı araştıran, bilgi veren ya da olayla ilişkili olan dokuz kişi şaibeli bir biçimde öldü.
Bu program birçok kaynaktan toplanan bilgileri birleştirerek belli bir “örneklem” çıkarma yeteneğine sahip. Bu özellik, istihbarat örgütleri tarafından muhaliflerin elektronik fişlenmesinde kullanılıyor. Bunun örneği Guatemala. 80’lerin ortalarına doğru bir anda başlayan “bilgisayarlaşma” kampanyasının ardından bir yıl içinde yirmi bin muhalif ölüm mangalarına kurban gitti.
Ayrıca, ABD ve İsrail istihbarat örgütlerinin programa eklediği “arka kapı”lar, bu devletlerin programın kullanıldığı her yerde bilgilere ulaşmasına izin veriyor. CIA ve Mossad’ın programı kullandığı biliniyor. Programın değiştirilmiş hali, aralarında Mısır, Suriye, Pakistan, Türkiye, Kuveyt, İsrail, Ürdün, İran ve Irak’ın da bulunduğu ülkelere, ayrıca Dünya Bankası ve IMF’ye satılmış.
TELEKULAK SKANDALI
Yüzlerce kişinin telefonlarının dinlemesiyle patlak veren skandalda mahkeme, İçişleri Bakanlığı’nı “ağır hizmet kusuru işlediği” gerekçesiyle tazminat ödemeye mahkum etti. Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde 1999 Mayıs’ında ortaya çıkan “Telekulak Skandalı” çerçevesinde soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma sırasında, 1997 yılından itibaren aralarında gazete büroları, siyasi partiler ve sendikaların da bulunduğu bazı kurumlar ile kişilere ait 963 ayrı telefonun mahkeme emri olmadan dinlendiği ortaya çıkmıştı.Ankara Emniyet Müdürü, Müdür Yardımcısı ve ayrıca istihbarat biriminde görevli 36 kişi görevinden alınmıştı. Ankara Emniyet Müdürlüğü merkezinin sekizinci katında bulunan istihbarat birimine düzenlenen gece yarısı baskını ile izinsiz dinleme kayıtları ele geçirilmişti. Bu kayıtların bilirkişilerce incelenmesinden sonra, izinsiz dinlenen telefonlar tek tek saptanmıştı.
(Evrensel Gençlik sayı 7)
 

No comments:

Post a Comment